Yeni bir konu ile yine sizlerleyim. Ön Yargı. Öncelikle Türk Dil Kurumundaki tanımına bakalım "Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı"
Yaşadığımız günlük 24 saatlik zaman zarfında hemen hemen zihnimize epeyce meşgul eden ve zihnimizdeki sorulara kısa cevap olarak yatıştırma amaçlı verdiğimiz cevapların kilit ismidir "Ön Yargı"
Einstein' in dediği gibi ön yargıları yıkmak, atomu parçalamaktan daha mı zor? Maalesef öyle. Ön yargı zihninize hakim ise, kendinizi ifade edemediğiniz gibi, karşındakini de dinlemek o kadar zorlaşıyor. Bu konu ile ilgili güzel olay anlatımı vardır.
Bir zamanlar dört oğlu olan bir bilge adam varmış. Bilge, çocuklarına acele ve erken karar vermemelerini ve önyargılı olmamalarını öğretmek için onları eğitmek istemiş. Her birini sırayla uzak bir yerde bulunan ağacın yanına gidip ona bakmak için göndermiş. İlk çocuğu kışın gitmiş, ikincisi ilkbaharda, üçüncüsü yazın, sonuncusu sonbaharda gitmiş. Sonra bir gün hepsini bir araya toplamış ve ne gördüklerini sormuş. İlk çocuk ağacın çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş. İkinci çocuk, “Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı” demiş. Üçüncü çocuk başka fikirdeymiş, “Çiçekleri vardı ve kokusuyla görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki, daha önce hiç böyle bir güzellik görmemiştim” demiş. Sonuncusu hepsinin de haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat taşıyor olduğunu bildirmiş. Bilge adam oğullarına hepsinin haklı olduğunu söylemiş, çünkü hepsi farklı mevsimlerde bu ağacı görmeye gitmişler. Onlara; “bir ağacı veya bir insanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanıdıktan sonra yargılayamayacaklarını ve neye sahip olup olmadıklarını güzelce anlatmış.”
Bir kişi veya konu hakkında kesin hüküm vermek yerine, kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onun penceresinden duygu ve düşüncelerini okumaya çalışarak hüküm vermek her zaman yararımıza olabilir.
Başka bir araştırma ile devam edelim. Irk, cinsiyet, yaş ayrımcılığının hepsi de kendi “izm”lerini üretmiş sosyal kategoriler olup önyargı ve bağnazlıktan beslenirler.
İnsandaki grup eğilimi oldukça güçlüdür. Kendi grubumuzu diğerlerine karşı kayırmak düşünce tarzımızda yer etmiştir ve tarih bunun örnekleriyle doludur. Psikolog Henri Tajfel’in çalışmaları ise bulundukları gruptan dolayı insanlara taraflı davranmamızın ne kadar kolay olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak bu olgu gerçek dünyada başka olgularla iç içe geçmiştir ve psikolojik önyargıları tarihsel, kültürel ve hatta pragmatik (bazen gerçekten de diğer gruplara mensup insanlar size karşı harekete geçmiş olabilir) etkilerden ayıklaması zordur.
Sosyal psikolog Tajfel grup önyargısının temel nedenleriyle ilgileniyordu. Adil ve tarafsız ortalama bir insanı önyargılı ve taraflı hale getirecek koşulları araştırıyordu.
Grupların normalde sahip olduğu tarih, kültür ve pratik önemden bağımsız olarak oluşturulmuş gruplara dahil olduğumuzda nasıl düşündüğümüzü görmek için “minimal grup paradigması” olarak bilinen bir yöntem geliştirdi.
Minimal grup paradigması şöyle işliyordu: Deneye katılan kişiler göz rengi, sevdikleri resimler, yazı-tura gibi rastgele kriterlere göre gruplara ayrıldı. Herkes hangi grupta olduğunu biliyordu. Daha sonra ödüllerin gruplar arasında nasıl dağıtılacağına dair tercihler yapmak üzere yalnız kalacaklardı.
Bu andan itibaren grup üyeliği tümüyle soyut bir şeydi. Kimse kimseyi görmüyor ve diğer grup üyeleri sadece numaralarıyla anılıyordu. Her bir denek kime kaç puan vereceğine dair bir tercih yapacaktı: Örneğin “A grubundan 74 numara”ya 10 puan, B grubundan 44 numaraya 8 puan” ya da “A grubundan 74 numara”ya 2 puan, B grubundan 44 numaraya 6 puan” gibi. Puanlar gerçek paraya tekabül ediyordu.
Katılımcıların parayı bölüşürken kendi gruplarından olanlara kayırmacı davrandıkları görüldü. Örneğin A grubundakilerin yukarıdaki seçeneklerden ilkini seçmesi daha muhtemeldi. Fakat asıl şaşırtıcı olan şey, kendileri için daha az puan getirse de kişilerin bu grup kayırmacılığına yönelmesiydi; örneğin B grubundakilerden bazıları, A grubu ile farkı fazlalaştırdığı için ikinci seçeneği tercih ediyordu.
Yani insanlar normal bir tarafsız kişinin yaptığı gibi ortak ödülü maksimum kılma yönünde karar almanın yanı sıra gruplar arasındaki bölüşüm farkını da maksimum kılmaya çalışmıştı, önyargılı insanlardan bekleneceği gibi. Kaynak: BBC
Görüleceği üzere, yapılmış araştırmalar, yapılan araştırmalar deneyler vb...uygulamalar sonucunda ön yargı zihnimizin belki de bahane olarak ürettiği yada haklılığımızı savunma amaçlı yaptığı hal hareket düşünce ve davranış bütünü...
Allah (cc) Kuranı Keriminde emrediyor;
İşin hakikatini kavramadan, öğrenmeden, duygulara dayanarak alınan karar, verilen hükümdür Duygudan amaç; kin, nefret olabileceği gibi, aşırı sevgi, bağlılık ve taassubtan her biri ya da herhangi biri olabilir
Allah celle cellahu Kur’an-ı Kerim’de insanları ön yargı ve peşin hükümden uzak durmaya çağırıyor
“Hislerinize uyup adaletten sapmayın” (7/135)
“Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin” (5/8)
“İnsanlar arasında adaletle hükmet Hevâ ve hevese uyma” (38/26)
Ayet-i Kerimelerde görüldüğü gibi Allah celle celaluhu insanları adaletli davranmaya çağırıyor "Yakın akrabanız, sevdikleriniz, hatta anne-babanız dahi olsa, sakın hakkı gizlemeyin, adaletten uzaklaşmayın Heva ve hevesinize uymayın"
Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz (Hucurat Süresi 6)
“İyi ve güzel zan imandandır.” buyurmuştur Kainatın Efendisi Hz.Muhammed Mustafa (sav)
Sağlıcakla ve ön yargısız kalmamız dileği ile...
Yorumlar (2)